26 Mart 2015 Perşembe

Memnun Kalmadığım Ürünler #4



NOT: Yazı boyunca göreceğiniz kırmızı (*) ile işaretlenmiş ürünler firma gönderisidir.


Günaydın! Bugün sizlere, son zamanlarda memnun kalmadığım ürünlerden bahsedeceğim. Hiç vakit kaybetmeden ten ürünlerinden başlıyorum.




The Body Shop Drops Of Youth Uyku Maskesi'yle (*) ilgili görüşlerimi şuradaki yazımda paylaşmıştım. Özetle; yüzümde bıraktığı o yapış yapış his ve uyguladığım günün ertesi sabahı yüzümde çıkarttığı sivilceler sebebiyle kendisini sevemedim. 

Clinique Clarifying Lotion 2 numaralı (kuru karma cilt için) toniği (*) ise yüzümü resmen mahvetti. Detaylı yazısı burada. Zaten votka gibi kokuyordu. Yüzüme sürdüğüm an suratım cayır cayır yandı. 

Bir de fotoğraflamayı unuttuğum Lancome Miracle Cushion fondoten (*) var ki, evlere şenlik. Yazısını buraya tıklayarak okuyabilirsiniz.




John Frieda'yı çok sık duyuyorum, görüyorum. Hazır saçlarım anlamsız bir şekilde daha da hacimsizleşmeye başlamışken, hacim verici şampuanına bir şans vereyim dedim. Saçlarımı bu şampuanla yıkadıktan sonra saçlarım cidden inanılmaz bir şekilde hacim kazandı ancak bu hacim yalnızca 2-3 saat sürdü. Sonrasında saçlarım eskisinden daha sönük oldu. Bir de üstüne, sanki birkaç saat önce yıkamamışım gibi yağlandı, kafama yapıştı. Ortalıkta Mennan gibi gezdim. Sevmedim seni. 6 kez kullandım ve tüpün yarısı boşaldı. Bir de 20 küsür lira vermiştim, yazık oldu. 




Memnun kalmadığım iki eyeliner. İlki, birkaç sene önce ülkemizden çekilen Inglot markasına ait 77 numaralı siyah jel eyeliner. Instagram'da Medusa_Sheka isimli kullanıcı sipariş üzerine Inglot ürünleri getiriyor. Ben de yabancı vloggerlarda gördüğüm bu jel eyelinerı sipariş etmek için kendisiyle konuşmak istedim ancak kendisi tüm ısrarlarıma rağmen bana bu ürünü hediye etmek istedi. Kendisine bir kez daha teşekkür ediyor, eyelinera dönüyorum.

Inglot AMC 77 (*), hayatımda gördüğüm, kullandığım en siyah ve en kolay sürümlü eyeliner. Resmen kömür karası ve dokusu yumuşacık. Fırçayı, yüzeyine değdirdiğim an içine çekiveriyor. Çok pigmentli ve resmen göz kapağında kayıveriyor. Bir siyah eyelinerda aranan neredeyse tüm özelliklere sahipken, benim en hassas olduğum konuda sınıfta kalıyor. Gözümün içinden, dışından, köşesinden, her yerinden deli gibi akıyor. Hem de öyle böyle bir akma değil. Bunu ilk sürdüğümde arkadaşım Gözde'yle buluşmak için dışarı çıkmıştım. Uyguladıktan 5 dakika sonra sokakta gelen geçenin yüzüme baktığını farkettim. Başta anlam veremedim ama Gözde'yle buluştuğumda 'senin göz makyajın hiç akmaz, ne oldu böyle sana?' lafını duyunca anladım. İşin enteresan yanı, bu kadar akmaya rağmen bu eyelinerı gözlerden silmek bir ölüm. Her türlü makyaj temizleyicisiyle silsem de mutlaka %40'ı kalıyor. 3 gün boyunca üstüste banyoda simsiyah su akıyor.




Diğer eyeliner ise Revlon Colorstay Jel Eyeliner (*). Bildiğiniz gibi Revlon artık Watsons'larda. Bu ürün de, firmanın tanışma hediyelerinden biriydi. Sürümü ve dokusu neredeyse Inglot'nunki kadar yumuşak olan bu ürünle ilgili sevdiğim birkaç nokta oldu. İlki, üst kısmından bir fırça çıkması. Diğeri ise gözümün dış kısmından akmaması. Sevmediğim kısım ise tek katta istediğim rengi verememesi. İstediğim opak siyahlığa ulaşması için 2-3 kez uygulama yapmam gerekiyor. Gözün dış kısmında bu işlem sorun olmuyor ancak içinde, eyelinerı üstüste 3 kat geçince gözüm resmen kusuyor. Sevmedim.




Golden Rose Sexy Black Maskara. Gösterişli paketi, uygun fiyatı ve fırçasının şekliyle beni çeken bu ürünü toplamda 5-6 kez kullanabildim. Sebebi; yapısının fazla ıslak olması ve akma yapması. 




Son ürünüm de Flormar'ın Şubat başında, Sevgililer Günü için gönderdiği ojelerden biri. Bu seri CC (Correct & Conceal) olarak geçiyor. Yukarıdaki görseldeki ürün ise serinin Nail Primer'ı (*), yani tırnak bazı.  Neredeyse 2 aydır, her oje sürdüğümde mutlaka baz olarak bunu kullanıyorum. Ürünü tanımaya çalışıyorum. Memnun kalmadım değil de, ne işe yaradığını anlamadım desem? Tırnaklarımda ne renk, ne de dayanıklılık anlamında bir değişiklik olmadı. Bence Flormar 319'un ışıltılı hali. Sıradan bir base coat (oje altı bazı) gibi. 

İşte böyle. Sizin son dönemde deneyip, memnun kalmadığınız ürünler hangileri? Sevgiler!



25 Mart 2015 Çarşamba

The Body Shop Drops Of Youth Uyku Maskesi



Günaydın! Bugün sizlerle, 1,5 aydır ite kaka deneyimlediğim The Body Shop Drops Of Youth (Gençlik Damlaları) Uyku Maskesi'yle ilgili görüşlerimi paylaşacağım. Aslında ilk 3 kullanımdan sonra hakkındaki düşüncelerimi yazmak istedim ama acele etmeyip Instagram'dan duyurmakla yetindim. En azından 1 ay daha kullanıp netleşen fikirlerim üzerine bir blog yazısı yazarım dedim ve işte buradayım.

The Body Shop markasına karşı sebepsiz bir sempati besliyorum, hem de yıllardır. Vücut kremleri, vücut spreyleri ve mis kokulu lip balmları seneler önce keyifle deneyimlediğim ürünler arasında. Bu arada firma, geçen yazdan beri bana gönderim yapmakta. Bu maske de en son paketten çıktı. Kokusu, dokusu ve az önce bahsettiğim TBS (markanın adını uzun uzun yazmayayım diye bu kısaltmayı kullanacağım) sempatim sebebiyle bu ürünü sevmeyi çok istedim ve bunun için resmen çaba sarfettim. Nedenini, niçini bir an önce anlatmak istiyorum.




Öncelikle maskenin ne için kullanıldığından, vaatlerinden ve içeriğinden bahsedelim. Gece uyumadan önce temizlenmiş cilde sürüp, hiç beklemeden uyuyabileceğimiz belirtilmiş. Uzun uçuşlarda cildin kuruluğunu önlemek için, yaz tatillerinde geceleri cildi tazelemek için ve soğuk havalarda cildin nem dengesini sağlamak için kullanılabiliyormuş. Aynı zamanda 'Sürüp uyu! Beklemeye gerek yok!' sloganıyla gelen bu maske, ilk kullanımdan sonraki sabah cildimizin gözle görülür bir şekilde yenilenmiş görüneceğini de eklemiş.




İçeriği de yukarıdaki şekildeymiş. 




Maskenin arkasındaki etikette; her akşam uyumadan önce cilt bakımının son adımı olarak, göz çevresine değdirmeden yüz ve boyun bölgesine yaymamız gerektiği belirtilmiş. Ben de tam bu şekilde uyguladım. Sonuçlarına geçmeden önce ürünün yapısından bahsetmek istiyorum.




Yanında minicik bir spatulayla gelen bu maskenin, koyu ve yapış yapış diyebileceğim muhallebi tarzında bir kıvamı var. Yoksa jöle mi desem? Spatulayı içine batırdığımda sabit kalmasını sağlayacak kadar katı ama aynı zamanda akışkan. Bir de yapışkan. Hem de nasıl…




Ürünü ilk uyguladığımda, ellerimi yıkamama rağmen o yapışkanlık hissi geçmedi. Dudaklarımı açıp kapatırken yine o yapış yapışlığı hissettim. Tüm yüzüme dudak parlatıcısı sürmüşüm gibi, alnımdaki minik bebek saçlarım bile yüzüme yapışıverdi. Dolayısıyla iddia ettiği gibi, 'sür ve uyu' şeklinde bir ürün değil bence. Emilmesi epey zaman alıyor. Hem de bir uyku süresi kadar. 

Herneyse. İlk uygulama sonrası birkaç saat maskenin emilmesini bekledim. Baktım ki yapış yapışlık hissi geçmiyor, mecburen gidip yatağıma yattım. Sabah kalktığımda yüzüm gerçekten çok daha nemli ve ışıltılı görünüyordu. Dinlenmiş gibiydim fakat bir sorun vardı, o da sağ yanağımdaki dev sivilceydi.

Bu, sıradan bir sivilce değildi. Adeta yüzümden bağımsız yepyeni bir organizmaydı. 'Herhalde ben biraz fazla uyguladım, o yüzden böyle oldu.' diyerek bir hafta sonra yeniden bir şans verdim. Bu kez çok daha az miktarda ürün kullandım. Maske, ilk denememe nazaran daha çabuk emildi. Sabah kalktığımda yüzümde yapışkanlık hissi yoktu ancak ilk kullanımda yüzümde gördüğüm o dinlenmiş görüntü de yoktu. Acaba ilk sefer yüzüme verdiği ışıltı bu kez niye yoktu? Ürün bunu vaat ediyor diye ben de psikolojik olarak kendimi o görüntüyü görmeye zorlamış mıydım diye düşünmeden edemedim ve ertesi sabah yepyeni bir sürprizle uyandım. Yani maskeyi 2. uygulayışımın üzerinden 2 gün sonra. Yine alnımda ve burnumda birer sivilce.

Yok dedim, tamam. 'Bir daha kullanmayacağım bunu.' ama sonra ne mi oldu? Cildim yazısını şurada yazdığım ürünler sebebiyle iyice kurudu. Oysa ben karma cildimle ne mutluydum. Ben bu alın yağlansın diye yıllarımı vermiştim.




'Madem cildim kurudu ve bu maske nem vaat ediyordu' diyerek bir şans daha verdim. 3. deneme gecemde maskeyi kupkuru ve gergin bir cilde uyguladım. Uyku sırasında yüzüstü dönmüşüm. Sabah yastık kılıfımı resmen yüzümden kazıyarak uyanmak durumunda kaldım. Bu ürünün en sevmediğim özelliği kesinlikle bu zamk hissi oldu. Neyse, dönüyorum 3. denememin sonucuna. Bu kez sivilce yapmadı ancak yüzümün gerginliğini alacak bir nem de vermedi. Sabah yüzüm yine kupkuruydu ve işin garibi sanki yüzümü streçle kaplamışım gibi garip, jelatinimsi bir görüntü vardı.

Yine 1 hafta sonra son bir kez deneyeyim dedim. Yağlı alın ve burnuma, kuru yanaklarıma uyguladım ve yattım. Sabah kalktığımda yine alnımda bir sivilce görünce artık pes etmem gerektiğine karar verdim. Bu arada ismi maske olsa da ve ben yazının başından beri 'maske' yazıp dursam da ürün bildiğimiz kuruyan, soyulan ya da yıkanarak çıkarılan maskeler gibi değil. Daha çok kıvamı çok koyu ve yapışkan bir nemlendirici gibi.

Güneş sonrası kremleri gibi mentolümsü kokusu, muhallebimsi dokusu ve uygulama sonrası cildimi yumuşacık yapmasını çok sevsem de, bu yapış yapışlık hissi ve yüzümde defalarca sivilce yapması sebebiyle benim için sınıfta kalan bir ürün oldu. 

Cildimin kuru olduğu gün uyguladığımda sivilce problemi yaratmaması, bu ürünün kuru ve çok kuru ciltlere daha uygun olduğu çıkarımını yapmama sebep oldu ancak unutmayalım ki; burada yazılanlar sadece benim deneyimlerim. Her cilt farklı, ihtiyaçları farklı, ürünlere verdiği tepkiler farklı. Yine de cildiniz akneye meyilliyse veya yağlıysa denemeden almayın derim.

Unutmadan, ürünün 90 ML olduğunu ve açıldıktan sonra 12 ay içinde tüketilmesi gerektiğini hatırlatayım. Okuduğunuz için çok teşekkür ederim. Yarınki yazıda görüşmek dileğiyle. Mutlu günler. :)


*Ürün, The Body Shop tarafından gönderilmiştir. Teşekkürler TBS!





24 Mart 2015 Salı

Geç Paylaşım: Evde Manikür



Günaydın! Blog yazılarımı planlarken arşivi de bir kontrol edeyim dedim ve çok izlenen bir videomu, blogumda yayınlamadığımı farkettim. Bundan tam 5 ay önce yüklediğim Evde Manikür videomdan bahsediyorum. 

Bu videoda; manikür suyumu nasıl hazırladığımı, etlerimi makasla nasıl kestiğimi ve oje kurutma yöntemlerimi paylaşmıştım. Bu hafta çekeceğim 'Etleri Kesmeden Manikür' videomda ise hijyenik sebeplerden ya da tercihen makas kullanmadan kütikül temizliği yapmak isteyenlere kendi yöntemlerimi göstermeyi düşünüyorum.

Yeni video gelmeden önce evde manikürümü nasıl yaptığımı izlemek isterseniz BURAYA tıklayabilir, siz evde manikürünüzü hangi malzemelerle yapıyorsunuz, aşağı yorum olarak bırakabilir, benimle paylaşabilirsiniz. Uzun ve yorucu bir gün olacak gibi. Herkese mutlu günler. :)



23 Mart 2015 Pazartesi

Keyifli Bir Pazar Günü



Günaydın! Gün gece 1:30'a kadar düzenleyip bugüne yetiştirdim. Dün çektiğim kısa ama keyifli vlogum yayında. İzlemek için buraya tıklayabilirsiniz. Mutlu bir hafta olsun. :)



20 Mart 2015 Cuma

Clinique Sonic System + Braun Face Karşılaştırması



*NOT: Çok uzun bir yazı oldu. Okumak istemezseniz, anlarım. Genel çıkarımlarım ve ürünler hakkındaki son kararım için son 3-4 paragrafa bakmanız yeterli olur diye düşünüyorum. 

Günaydın! Bugün sizlere, Clinique'in makyaj ve cilt temizleme cihazı hakkındaki deneyimlerimi anlatırken, daha önce yazısını şurada yazdığım Braun Face'le ilgili netleşen kararlarımı da paylaşıp iki cihazın karşılaştırmasını yapacağım. Biraz uzun bir yazı olabilir, o yüzden hemen başlayalım.

Öncelikle Clinique Sonic System'le tanıştırayım sizleri. Dermatologlar tarafından geliştirilen bu cihaz, günde toplam 2 kez kullanıldığında pürüzleri ortadan kaldırıp, daha küçük görünen gözeneklere kavuşmamızı vaat ediyor. T bölgesine uygulandığında ise, kir ve yağ dolayısıyla oluşan pürüzlere etki edip, cildi cilt bakım ürünlerine hazır hale getireceğini vurguluyor. 




Fırça, plastik bir koruma başlığıyla geliyor. Ürünün, çatlak, kızarıklık ve şiddetli akne bulunduran bölgelere uygulanmaması gerektiği yazıyor. Tıpkı Braun Face gibi göz çevresinden uzak tutulması gerekiyor. 





Kullanma kılavuzuna, üst kısımdaki yeşil tüylerin T bölgesine özel tasarlandığını yazmışlar. Açıkçası ben beyaz tüylerden bir farkını göremedim.

 Clinique Sonic System'in şarj edilebildiğini ve Braun'un kalem pille çalıştığını belirterek karşılaştırmaya da ufaktan başlayayım. Değinmem gereken o kadar çok nokta var ki, aldığım notlara bakınca bile dağılıyorum. Umarım bir şeyi atlamadan bu yazıyı bitirebilirim.

Ben tasarım olarak Clinique'i daha başarılı buldum diyebilirim. Öncelikle cihaz Braun'dan çok daha hafif, ayrıca daha sevimli. Braun büyük, elektronik bir diş fırçasını andırıyor. Clinique, tuşuna bastığınız anda çalışmaya başlıyor. Braun'da ise sağa sola itilebilen bir buton bulunuyor. 

Clinique Sonic'in şarj durumu hakkında uyarı veren bir ışık kısmı bulunuyor. Batarya düşük olduğunda ışık turunculaşıyor. Şarj olurken turuncu ışık yanıp sönüyor, batarya tamamen dolduğunda ise yeşile dönüyor. Braun ise kalem pille çalışıyor. Yaklaşık 10 kullanımdan sonra cihazın hareketleri yavaşlıyor. Clinique ise tamamen şarj olduğunda, 180 dakika, yani 3 saatlik kullanım sağlıyor. Ben kaç aydır kullanıyorum, şu ana kadar yalnızca 1 kez şarj ettim. Öyle söyleyeyim. 

Tuşuna bastığınızda titreşim yaymaya başlayan Clinique Sonic System, tam 30 saniye sonra çalışmayı kendiliğinden durduruyor. Zaten gün içinde 30 saniyeden toplamda 2 kez kullanılması öneriliyor. Yani 1 dakikayı geçmememiz gerekiyor. Bu arada evet, Clinique titreşimler yayıyor, Braun Face'in tüyleri ise dönüyor. Bu sebepten Clinique yüzü daha az yoruyor, neredeyse hiç tahriş etmiyor.

Clinique de tıpkı Braun Face gibi ıslak yüze uygulanıyor. Ben yıkadığım yüzüme temizleyicimi sürüp, aynı temizleyiciden biraz da fırçama döküp cihazı çalıştırıyorum. Yine Clarins'in temizleyicisini kullanıyorum. Detaylarını Braun incelememde yazmıştım.

Clinique, cihazı günde iki kez kullanmamızı öneriyor ancak ben günde bir kez uygulamayı bile fazla buldum. Sebeplerini yazının ilerleyen kısımlarında açıklayacağım.

Her uygulama sonrasında fırçanın durulanması gerekiyor. Ben de duruluyor, hatta kuruluyorum. Bunun dışında makyajınızı direkt cihazla temizlemeye başlarsanız, tüylerinde renk değişimi olabiliyor ancak bu, sabun ve suyla tamamen temizleniyor ve cihazın performansını etkilemiyor.

Tıpkı Braun Face'deki gibi, cihazın başlığının 3 ayda bir değiştirilmesi gerekiyor. Clinique Sonic'in başlığı Clinique satış noktalarından ve Clinique Online'dan temin edilebiliyor.




Şimdi geliyorum en önemli noktalara. Öncelikle Clinique Sonic'in tüylerinin çok daha yumuşak olduğundan başlayalım. Hem bu sebepten, hem de tüyler Braun'un aksine dönmeyip yalnızca titreşim yaydığı için ben Clinique'i hassas ciltlere daha uygun buluyorum. Aktif sivilceleri olanlar da Braun gibi dönen bir cihaz yerine titreşimli makinaları tercih etmeli diye düşünüyorum.

Bunun yanı sıra, Braun'un derinlemesine temizlik konusunda bir adım ileride olduğunu düşünüyorum. Bu, Clinique'in bu konuda başarısız olduğu anlamına gelmiyor. İki cihaz da makyajımı harika temizliyor. Makyajım olmasa bile gün içinde gözeneklerime dolan kiri, yağı tenimden dışarı atıyor ancak derinlemesine bir temizlik için bence Braun bir tık önde.

Batarya konusunda yukarıda da belirttiğim gibi Braun'u eksik buluyorum. Clinique'in şarjlı olması çok pratik.

Geliyorum bir diğer konuya. İki cihaz da yüzü kurutuyor. Ben nemlendiricili bir temizleyici kullanmama rağmen kullanım sonrası yüzüm aşırı geriliyor ama sanıyorum ki Braun temizleme konusunda epey derine indiği için biraz daha fazla kuruluk hissi veriyor.

Siyah ve beyaz nokta temizliğinde oldukça etkililer. Özellikle Braun Face. İnceleme yazısında da belirttiğim gibi, burnumda uzunca zamandır kaybolmayan, derin ötesi bir siyah noktamı yok etti. Clinique'i kullandığım süre boyunca da özellikle burun ve çenemde yeni siyah/beyaz nokta oluşumu gözlemlemedim.

Yine Braun'un inceleme yazısında (ya da ilgili Instagram paylaşımımda, tam olarak hatırlamıyorum), cihazı kullandıktan sonra gözeneklerimin bir iki gün boyunca daha açık olduğunu belirtmiştim. Cihaz derinlemesine temizlik sağladığı için gözenekleri açıyor elbet ama önemli olan uzun vadede doğurduğu sonuçlar. Onları da birazdan yazacağım. Clinique Sonic'te de aynı sorun var ancak Braun'daki gibi değil. Öyle ki; Braun Face'i kullandığım zaman gözeneklerim daha kızarık ve mağara gibi açık oluyor ancak Clinique'in tüyleri dönmediği için ve Braun kadar derine inmediği için tahrişten uzak, hafif bir açılma gözlemliyorum. Bir, en fazla iki güne bu durum geçiyor ancak dediğim gibi, önemli olan sürekli kullanımdaki etkiler.

İki cihaz da duşta kullanıma uygun diye geçiyor ancak ben Braun pille çalıştığı için buna pek güvenmiyorum. Pil kapağının arasından su sızabilir, cihaz bozulabilir diye riske atmıyorum fakat Clinique'in açılabilen bir pil haznesi ya da şarj kablosu için bir deliği vesaire olmadığı için duşta rahatlıkla kullanabiliyorum.

Bunun dışında Braun Face'i taşımanın ve kullanmanın biraz daha zor olduğunu düşünüyorum. Kılları döndüğü için alnımdan kaş ortasına inemiyorum. Sanki kaşlarımı, gözlerimi kıstırıp parçalayacakmış gibi geliyor. Clinique'in başlığı ise boyut olarak daha büyük olduğu için dar alanlara hiç giremiyor. 


Buradan sonrası önemli!



Birkaç genel çıkarım yapıp iki cihaz hakkındaki kesinleşen ve değişen görüşlerimi paylaşıp yazıyı bitiriyorum. Şu anda iki cihazı da uzun süre deneyimlemiş biri olarak ikisi arasında bir seçim yapmam gerekse, Clinique'i seçerdim. Nedenlerini yukarıda yazdım aslında; daha hafif, kullanımı daha kolay, duşta kullanıma uygun, hassas cilde daha uygun, gözeneklerimi Braun kadar açmıyor, daha az kurutuyor ve şarj edilebiliyor. 

Şimdi biraz şaşıracaksınız. Başta her iki cihazdan da memnun kalmış olsam da kullandıkça cildimdeki etkilerinin ne yönde olduğuna karar verebildim ve bu yazıdan sonra ikisini de eskisi gibi kullanmayacağım. Belki Clinique'i kullanırım. O da ayda, ya da 2 ayda bir. Neden mi?

Makyaj yapmadığım günlerde bile lavaboya akıttıkları turuncu suyla 'vay be, ben şu ana kadar makyaj temizlememişim' ve 'oh, arındım' şeklinde söylemlerde bulunduran bu cihazlar, uzun vadede bana pek iyi gelmedi. Başlarda derinlemesine temizlik cazip geldi tabi. Her gören cildimin ışıldamaya başladığını söylüyordu. Düşünsenize, en ufak bir pürüz kalmamış. Gözenekler açılmış, içinde biriken yağlar, siyah noktalar gitmiş, akmış. Peki sonra ne mi oldu? Kullanma talimatlarında belirtilenden çok çok da az sıklıkla kullanmış olsam da bu cihazlar yüzümü yordu. 

Başlarda sağlıklı ve ışıl ışıl duran cildim günler, haftalar, aylar geçtikçe donuklaşmaya, matlaşmaya başladı. Kullanımı 10 güne bire düşürdüm, yine de eski haline dönmedi tenim. Bu tarz cihazların kesinlikle deriyi incelttiğine, zayıflattığına ve kötü sandığımız o yağ tabakasının bizi dışardan gelen birçok etkene karşı koruduğunu ve bu kadar eksfoliasyonla o tabakayı yok ettiğimize inanmaya başladım. 

Bunun dışında evet, gözeneklerim gözle görülür bir biçimde açıldı. Bu, cilt bakım ürünlerimin gözeneklerimden daha rahat içeri sızıp daha etkili olmalarını sağlasa da, zaten büyük olan gözeneklerim mağara gibi oldu. Evden Benefit Porefessional'sız çıkamaz oldum. Neyse ki cihazı kullanmayı bıraktıktan bir süre sonra gözeneklerim eski haline geldi.

Burnumun etrafındaki kılcal damarlar daha da belirginleşti. Burnumun etrafına kapatıcı sürmeden makyajımı bitiremiyorum artık. Diyorum ya, bu cihazlar cildimi çok yordu. 




Şimdi şöyle bir özetlemem gerekirse; başa dönebilsem, firmalar iki cihazı da bana göndermemiş olsa, ben ikisini de almam. Canım illa bu kadar derin bir arındırma çekerse de tercihimi Clinique'ten yana kullanırım ama diyorum ya, ona bile gerek yok. Bu kadar derin temizlemeye gerek yok. Anladım bunu.

Bence çok fazla siyah nokta probleminiz yoksa, cildinizde peelingle gideremediğiniz pütürler yoksa bu cihazlara hiç bulaşmayın. Tabi bu benim fikrim, karar sizin.

Her iki ürün de firma gönderisiydi. Hem Clinique'e, hem de Braun'a bu ürünleri deneyimleme şansını bana sundukları için çok teşekkür ederim. İkisinin de tam fiyatlarını bilmiyorum. Güncel hallerini bilenler yorum olarak yazarsa çok sevinirim.

Sanıyorum ki söyleyeceklerim bu kadar. Atladığım bir nokta varsa yorum olarak sorabilirsiniz. Özellikle Instagram'dan daha çabuk dönüş yapabilirim. Biraz dağınık bir yazı olsa da en çok sorulan soruları yanıtladığımı düşünüyorum.

İşte böyle. Herkese mutlu haftasonları dilerim. Sevgiler. <3

*İki cihazın da çalışırkenki halini görmeniz için buraya minik bir klip yüklüyorum. :)





19 Mart 2015 Perşembe

Makyaj Çantamda Ne Var?





Günaydın! Bugün sizlere, bir yere giderken yanıma aldığım makyaj çantamı göstereceğim. Daha doğrusu, evde makyaj yapacak zamanım kalmayınca yanıma aldıklarımı. 

Öncelikle makyaj çantamdan başlayayım. Instagram'da denk geldiğim Muna Tasarım isimli hesaptan sipariş ettim. Onlar da zariflik edip yanına birkaç hediye koymuşlar hatta. Çanta gördüğünüz gibi çok tatlı ancak Instagram'da başka müşterilerin paylaştığı görsellere göre soluk buldum ben. Ya da en azından benim çantamdaki desenler baya soluk. Bir tek alt kısımdaki Görkem yazısı olması gereken keskinlikte. Belki benim şansıma böyle olmuştur, bilemiyorum şimdi ama yine de gerek sevimli olması, gerek tam çantaya atmalık boyutta olması sebebiyle keyifle kullanıyorum.




Baz ürünlerimden başlıyorum. Şu sıralar yeni bir makyaj bazı deniyorum. Smashbox Photo Finish Light Primer. Şimdilik hakkında yorum yapacak kadar oturmadı fikirlerim ama yapısı hafif diyebilirim. MAC Face & Body fondoteni zaten şurada uzun uzun anlatmıştım. İkinci tüpümdeyim. Yaza kalmaz bu da biter. Aslında şu sıralar deneyimlediğim yeni bir fondoten var ama boyutu sebebiyle çantaya atıp çıkamıyorum. O yüzden kurtarıcım Face&Body.

Dışarıda makyaj yapmam gerektiğinde, bu işi az ürünle kıvıramıyorum ama normalde yaptığım gibi tam teşekküllü bir makyaj da yapamıyorum. Mesela correctorı atlamışım. Çantaya direkt MAC Pro Longwear kapatıcımı atmışım. En sevdiğim kapatıcım. Şişe şişe bitirdim. Detaylı yazısı burada.

MUFE'nin HD pudrasını pek sevmedim ama küçük olduğu için ve bitirmeyi kafama koyduğum için çantamda tutuyorum. Göz çevremi kurutuyor, sanki tam sabitlemiyor. Yapısı çok ince, aşırı tozutuyor, kurutuyor. Yağlı T bölgesinde iyi iş çıkarıyor. Ben bunun yanında, rujlarımı matlaştırmak ve kalıcı kılmak için de kullanıyorum.




Göz makyajımda asla atlayamayacağım adım tabi ki baz. Lorac Behind The Scenes far bazını çok seviyorum. Daha önceki videolarımda da belirtmiştim; incecik bir yapısı var ve makyajı çok güzel sabit tutuyor. Göz kapağına ağırlık da yapmıyor ancak yalnızca Lorac Pro palet yanında hediye olarak veriliyor. Ben kendi paletimin yanında geleni bitireli çok oldu. Bu ikinci tüp de bir arkadaşımın hediyesiydi.

Far olarak şu sıralar Soap & Glory 'nin bu 4'lü far paletini (*) kullanıyorum. Bu paletin detayına girmeyeceğim çünkü önümüzdeki haftaiçi inceleme yazısını yayınlayacağım. Göz kalemi olarak son dönemin favorisi Essence Long Lasting serisi. Sadece 3,5 Lira, göz içinden akmıyor, hassasiyet yaratmıyor. Daha ne olsun? Belki AVON Supershock kadar siyah ve kremsi değil ama 3 kat geçtiğimde istediğim rengi elde edebiliyorum.

Maskara olarak da yazısını şurada yazdığım Revlon Photoready 3D Volume (*) var. Bunu çok çok sevmedim. Hacim verdiğini iddia eden ama yalnızca kirpikleri belirginleştiren günlük bir maskara bence. Gün içinde akmadığı ve dökülme yapmadığı için kullanmaya devam ediyorum. Yine yazısını şurada yazdığım Gosh'ın maskarasını çok daha fazla sevdim.




Allık olarak en masum pembeliği veren The Balm Down Boy favorim. Beyaz ten için kalıcı ve güzel bir pembe allık arıyorsanız, başka bir şeye bakmayın derim. Dudak nemlendiricisi olarak da Flormar'ın yeni Care 4 Lips serisinden Wild Fruits aromalı ürününü kullanıyorum. EOS Lip Balm'ın birebir aynısı. İsterseniz karşılaştırma yazısı da yazabilirim.

Ruj yerine dudak kalemi bana daha cazip geliyor. Hem dudaklarımı istediğim gibi şekillendirebiliyorum, hem de rujdan çok daha kalıcı oluyor. İki favorim şu sıralar çantamda. İlki Essence'in Cute Pink dudak kalemi. Daha önce Essence'in dudak kalemleri hakkında bir yazı yayınlamıştım. Piyasadaki en başarılı kalemler bence Essence'e ait. Hem 2 küsür Lira, hem yumuşacık, hem de kurutmuyor. Üstelik kalıcı. Satin Mauve rengini de bittikçe alıyorum. Hala denemediyseniz Essence'in kalemlerine bir şans verin derim.

Son dudak ürünü de yine bitmek üzere olanlardan. Rimmel London Eastend Snob asansörlü dudak kalemi. O kadar doğal, o kadar hoş bir pembe ki. Tüm dudağa sürüp çıkmalık.




Bunlar da allık ve dudak kalemlerinin renkleri.




Son 3 ürünü de gösterip yazıyı bitiriyorum. Öncelikle kirpik kıvırıcımdan başlıyorum. Şu övüle övüle bir hal olan Shu Uemura kıvırıcıdan bahsediyorum. Bir arkadaşım sayesinde yurtdışından edinebildiğim bu ürünü ben aman aman sevmedim. Daha önce uzun yıllar kullandığım MAC kıvırıcıdan tek farkı, yayı daha geniş olduğundan mıdır nedir, en uçtaki kirpiklerimi bile kıvırması. 'Sen başka ne bekliyordun?' derseniz, yabancı guruların 'Shu Uemura, the best curlers ever.' 'My all time favorite lash curlers.' gibi iddialı söylemleri sebebiyle, verdiği kıvrıklığın biraz daha kalıcı olacağını filan sanmıştım galiba.

Kaş konusunda da son zamanlarda favorim olan bir ürünüm var. Soap & Glory Archery (*) kaş kalemi. Bunun detaylı yazı kısa bir süre sonra gelecek ama bana kalem kullanma alışkanlığını kazandıran harika bir şey bu. 

Son olarak da olmazsa olmazım MAC Brow Set'in şeffaf rengi. Bu küçük maskarayla kaşlarım tüm gün sabit duruyor. 

İşte böyle. Sizin makyaj çantanızda neler var? Sevgiler!


-Yazı boyunca (*) ile işaretlenen ürünler firma gönderisidir.




18 Mart 2015 Çarşamba

Urban Decay Naked Basics'le Göz Makyajı



Merhaba! Daha önce çekmiş olduğum bir videoyu birkaç eklemeyle yeniden oluşturdum. Kullandığım tüm ürünlerin detaylı listesi ve tabi ki videonun linki aşağıda olacak. Sevgiler. :)


Kullanılan Ürünler (Firma gönderileri mavi renkle yazılanlar.)

-Lorac Behind The Scenes Eye Primer (Lorac Pro Palet'le birlikte geliyor. Lorac ürünlerini Instagram'da; pelliniofficial, dupdurushop ve orjinaliburda gibi hesaplardan alabilirsiniz.)

-Kiehl's Avokadolu Göz Çevresi Kremi (Detaylı yorumlarım için buraya tıklayın.)

-Bobbi Brown Creamy Corrector Bisque rengi

-Urban Decay Naked Basics Far Paleti (Instagram hesaplarından satın alabiliyorsunuz.)

-Rimmel London Scandal Eyes Nude Göz Kalemi (Detaylı yorumlarım için buraya tıklayın.)

-Revlon Photoready 3D Volume Maskara (Firma gönderisi. Detayları şuradaki yazımda.) 

-NARS Radiant Creamy Concealer Vanilla Rengi

-MUFE HD Pudra 

-Soap&Glory Archery Blonde Shell Kaş Kalemi (Firma gönderisi. Instagram'da Dupdurushop isimli hesaptan alabilirsiniz.)

-Shu Uemura Kiprik Kıvıcırı





17 Mart 2015 Salı

Moshos Garden Saç Bakım Balsamı



Günaydın! Bugün sizlere, yaklaşık 3 aydır kullandığım arganlı saç bakım ürününü tanıtacağım. Yine Moshos Garden markasına ait kil maskesinin yazısını şurada yayınlamıştım. Cildimi yatıştıran, temizleyen ve kurutmayan başka bir ürün bulamadığım için Moshos'un maskesini satın almaya devam edeceğim.

Dönelim bugünün konusuna. Dedim ya, neredeyse 3 aydır kullanıyorum. İçinde 2-3 kullanımlık ürün kaldı ve ben yazısını anca yazabiliyorum. 

Yazıya başlamadan önce saç bakımında az ve öz ürün kullanmayı sevdiğimi belirteyim. Krem kullanmaktan da pek hoşlanmadığımı da ekleyip balsama döneyim.




Tüm Moshos ürünleri gibi, bu balsam da %100 doğal içerikli. Kimyasal, parfüm, renklendirici, koruyucu, paraben, petrol türevleri, silikon gibi doğada bulunmayan maddeler içermiyor. Ürünlerini hayvanlar üzerinde test etmiyor. Bu saç balsamı içeriğinde; hindistan cevizi, mango yağı, argan, badem, jojoba, aloavera ve susam yağı bulunduruyor.

Kutunun arkasında, ürünü saç diplerinden uçlara doğru uygulayıp en az 10, en fazla 45 dakika kadar bekletmek gerektiği yazıyor ancak ben bu kadar yağ içeren bir ürünü saç diplerime sürmeye çekindim. Son zamanlarda cildimle beraber saç diplerimin de eskiye göre çok daha hızlı yağlandığını farkettiğimden ürünü yalnızca saç uçlarıma uyguladım ve 20 dakika beklettikten sonra saçlarımı yıkadım. İlk şampuanda 'eyvah' dedim. 'Bu yapış yapışlık hissi nasıl gidecek?' Durulama ve ikinci şampuan derken daha saçlarım ıslakken farkı anladım. Haftada yalnızca bir kez, banyo öncesi kullanmaya başladım ve saçlarımın balyajdan ötürü kuruyan uçları resmen yumuşadı, toparlandı.




Şimdi ürünün, bana göre eksi ve artılarından bahsedip yazıyı bitireyim. Öncelikle kokusundan başlayayım. İçeriğindeki diğer ürünleri ezip geçen bir badem kokusu var. Bu koku çok baskın. Öyle ki, kapağını açtığım an banyoya yayılıyor ve uygulamadan 1 saat sonra bile içerisi hala bu balsam gibi kokuyor. Başımı filan ağrıtmadı ama yine de bu kadar keskin kokulardan hoşlanmıyorum ben.

Yapısına gelirsek, söyleyeceklerim az ve öz olacak. Yağlı, çok yağlı. Saçlarıma uygularken 'iyi mi ettim acaba?' dedirtecek kadar yağlı. Uygulama sonrası yıkadığım ellerimi nemli bırakacak kadar hem de. Fakat bu sizi korkutmasın çünkü inanılmaz rahat durulanıyor saçtan. Bir de durulama işleminden sonra saçta kokusunu filan bırakmıyor. Onu da ekleyeyim.

Saçlarımın diplerine değdirmemekte ısrarcı olacağım çünkü bu ürün tam bir nem bombası. Saçları boyalı, röfleli olan ya da yapısal olarak kuru saçlara sahip olan, saçları sertleşen ve şekil almayan, türlü işlemler sebebiyle yıpranan herkesin çok seveceğini düşünüyorum. Bir de benim gibi saç kremi kullanmayı sevmeyenlerin de hayatını kurtaracaktır çünkü haftada bir kez uyguluyorsunuz ve saçlarınızda tarak durmuyor. Sanki kremlemişsiniz gibi bir yumuşaklık ve parlaklık veriyor. Peki bitince satın alır mıyım? Evet.

Ürünün (tekli) satış fiyatı şu anda 33 TL ve yalnızca Moshos Garden'ın websitesinden satın alınabiliyor. İlgilenenler için buraya bir link koyuyorum. Çok sevgiler!

*Ürün Moshos Garden tarafından gönderilmiştir. Tekrardan teşekkürler! 







16 Mart 2015 Pazartesi

Bitenler #3



Günaydın! Fotoğraflarını 10 gün önce çektiğim bu yazıyı yazana kadar farklı ürünler de bitirdim. Mesela Pro Longwear kapatıcı ve Tresor parfüm gibi. Onları da bir sonraki yazıya saklamak durumunda kaldım. :)

Lafı hiç uzatmadan boş kutulara geçmek istiyorum. İlk iki ürünüm kuru şampuan. Elidor'da 2. şişemi bitirdim ve bir daha satın almayacağım. Saça hacim veriyor ama temizlik hissi adına en ufak bir katkısı olmuyor. Bir de saç diplerimi sertleştirdiği için bir daha alınmayacak. Batiste'in orjinal olan yeşil kutusunda ise sanıyorum ki 5 ya da 6. şişemdeyim. Saçların ikinci gününü çok başarılı bir şekilde kurtarıyor. Ağırlık yapmıyor ve yağı emiyor. En sevdiğim. Kuru şampuan konusunda macera aramıyorum artık.




Yazısını şurada yazdığım Clinique Smart Serum'la devam edeyim. Bu serumun pek de akıllı olmadığını söylemiştim. Firma göndermeseydi onca para bayılıp alacağım bir ürün de değildi. Zira Clinique markasına ait ürünleri pek bir şişirme buluyorum. Alt kirpik maskarası hariç elbette. Dönelim bu 'akıllı serum'a. Her gün nemlendiricimden önce kullandım ve bitirdim. Günlük cilt bakımı rutinimde bir serumun eksikliğini hissetmeye başladım. Ne de olsa aylarca her gün bunu kullandım. Yine de satın almayacağım çünkü yağ kontrolü ve cildimi yatıştırması dışında pek bir faydasını görmedim. Bir de fiyatını hakettiğini düşünmüyorum.

MUFE HD Primer 0 no ise deneme boyu bir üründü. Sephora'da yılbaşına özel satışa çıkan MUFE setten çıkmıştı. Ben böyle bir primer kullanmadım. Fondotenimi, allığımı, bronzerımı saatlerce yüzüme yapışık tuttu. Mis kokusu ve kolay sürümünden bahsetmiyorum bile. Gel gelelim ki bu baz serisi de raflardan kaldırıldı. Yerine, MUFE'nin yeni makyaj bazı serisi geldi. Yine de bir yerlerde görürseniz HD Primer serisinden renksiz olan 0 numara baza bir şans verin derim.

Tabi ki MAC Fix +. Her bitenler yazımda bir tane oluyor sanırım. Çok seviyorum. Makyajımdaki pudramsı görünümü alıyor, ferahlatıyor. Bu da bitti, gittim büyük boyunu aldım.




Son 3 ürünümün ilki bir parfüm. Geçen yaz başında bir seyahatimde almıştım. Mis gibi çiçek kokan (bana sorsanız tüm hafif parfümler çiçek kokar, alt nota filan bilmiyorum ben) bir beyaz ten kokusu. Bitirdim ve bir daha satın almayacağım. 

Too Faced Shadow Insurance far bazını ise dibine kadar bitirdim. Tek bir damla bile çıkmaz içinden. Göz kapaklarıma ağırlık yapmadan makyajımı sabit tutmamı sağlayan bir faz bazıydı. Marka ülkemizden çekildi, ben de eski far bazıma döndüm. Daimi favorim olan Lorac Behind The Scenes'den bahsediyorum. Elimdeki son tüpü kullanıyorum, bu da ülkemizde olmadığından bitince ne yaparım bilemedim. Sanırım yine NARS alırım.

Son olarak da yine kaçıncı kutusunda olduğumu unuttuğum Bobbi Brown Corrector Bisque. Maviye çalan göz altı morluklarımı bu somon/pembe siliciyle kapatıyorum. Üzerine de her zamanki açık renk kapatıcımı sürüyorum ve güle güle morluklar. Bu ürünü kullanmasam narkotik beni yaka paça götürür. Öyle bir kurtarıcı. <3

İşte böyle. Siz son zamanlarda neler bitirdiniz? Çok mutlu bir hafta olsun! 



13 Mart 2015 Cuma

MAC Ruby Woo Ruj



Haftanın son yazısından günaydın! MAC'in en çok yazılan, çizilen, konuşulan, sürülen ruju Ruby Woo'yu bir de benim gözümden okuyun. :)

Kendisi şüphesiz MAC'in en meşhur kırmızı ruju. Beyaz tenli, esmer demeden herkese yakışıyor. Peki ben neden kendisiyle yeni tanıştım? 

Kırmızı zaten başlı başına iddialı bir renk. Bir de Ruby Woo, diğer kırmızılara göre biraz daha canlı, biraz daha neonumsu olunca bugüne kadar hep uzaktan sevdim kendisini ancak birkaç hafta önce koyu ruj aşkım depreşti ve daha fazla karşı koyamadım. Elimdeki Cherry dudak kalemiyle de çok güzel uydu. Şimdilerde garip bir özgüvenle, bakkala bile Ruby Woo'yla gidiyorum. 




Ruby Woo, mat değil, retro mat bitişli. Yani aklınızın almayacağı kadar kuru bir yapısı var. Bu yüzden dışardan bakılınca MonAmi pastel boyalara benziyor. O kadar kuru ki, anca 3. katta rengini tam veriyor. Tabi bunun çözümü var. Dudaklara ince yapılı bir dudak kremi uygulayıp, birkaç dakika sonra peçeteyle fazlasını almak ve ruju uygulamak. Böylece rujun matlığı bozulmadan sürümü kolaylaşıyor. Ben bu işlem için EOS Lip Balm ya da Nivea tarzında ince yapılı ve anlık nem veren ürünler tercih ediyorum. Sonrasında MAC Cherry dudak kalemiyle dudaklarımı çerçeveleyip, Ruby Woo'yu uyguluyorum.

Bu öyle bir renk ki, sadece fondoten ve maskara uygulanmış bir yüzü, Hollywood makyajına döndürüyor. Allığa ya da göz makyajına gerek bırakmıyor. Neden bu kadar övüldüğünü şimdi anlamakla beraber, sürümünün bu kadar zor olduğundan neden yeterince bahsedilmediğini de merak ediyorum. Gerçekten kazık gibi yahu!




Mavi alt tonlu çok canlı bir kırmızı olan bu rengi ben bile gün içinde kullanabiliyorsam, herkes rahatlıkla bir şans verebilir. Alt tonu sebebiyle dişlerimi olduğundan daha beyaz gösterdiğini de belirtmeden geçmeyeyim. Kalıcılığa gelince…

Geçenlerde Ayça ve Gözde'yle buluştuk. Yemek yedik, tatlı yedik, çay içtik, kahve içtik. Ben her zamanki gibi çok konuştum, güldüm, mimik yaptım. Altına baz ya da dudak kalemi kullanmamama rağmen, uyguladıktan tam 6 saat sonra dudaklarımda duruyordu. Sadece dış köşelerde hafif silinme vardı. Eminim altına dudak kalemi sürseydim o da olmazdı. Kısacası evet, çok kalıcı.

MAC rujların güncel fiyatının 55 Lira olmasıyla birlikte, bu ruja bu kadar para vermek istemeyenler olabilir. Bu yüzden kendisine ton ve yapı olarak en yakın gördüğüm muadilini de paylaşmak isterim. 2 numarasını şurada tanıttığım Golden Rose Velvet Matte serisinin 18 numarasına bir bakın derim. Ruby Woo'ya gerçekten benziyor ve fiyatı yalnızca 15 Lira. 

İşte böyle. Siz hala Ruby Woo'yla tanışmayanlardan mısınız? Mutlu haftasonları! <3



12 Mart 2015 Perşembe

REVLON Photoready 3D Volume Maskara



Günaydın! Bildiğiniz gibi Revlon artık Türkiye'de. Watson's isteklerimize kulak verip senelerdir beklediğimiz markayı getirdi. Lansman sonrasında biz bloggerlara da birer tanışma paketi gönderdi. Bugün sizlerle, paketten çıkan maskara hakkındaki düşüncelerimi paylaşacağım.




Revlon Photoready 3D Volume, ismine bakılırsa; 3 boyutlu hacim verici bir ürün. Plastik ve sık tüylere sahip. Bu plastik tüyler kirpiklerde tarak görevi görüyor. Kirpikleri tarıyor, ayırıyor ve belirginleştiriyor. 

Ürünü 5 gündür kullanıyorum. Yeterince siyah bulduğum bu maskarada akma ya da dökülme problemi yaşamadım. Alt kirpiklerimden bile akmayarak gönlümü fethetti. Yalnız içime sinmeyen tek bir özelliği var. Yanlış isimlendirildiğini düşünüyorum. Evet, vaat ettiği '3 boyutlu' kirpik görünümünü vermiyor. 3 kat da uygulasam pek hacim katmıyor. Yalnızca uzunluk ve siyahlık vererek, bir de gün boyunca akmayıp kolay temizlenerek favori günlük maskaralarım arasına girmeyi başarsa da hacim arayanların kendisiyle iyi anlaşacağını düşünmüyorum.






Görsellerde 3 kat uyguladığım maskaranın duruşu bu şekilde. Tek katta kirpiklerime pek bir etkisi olmadığı için en az 2 kat uygulamam gerekiyor. Bir de kat kat sürseniz de topaklanmıyor. Genel olarak sevdiğim bir ürün oldu. 

Revlon ürünlerini Watson's mağazalarından satın alabilirsiniz.


*Ürün, Watson's Türkiye tarafından gönderilmiştir. Teşekkürler Watson's!